Hayatımızın akışı, bazen küçük dokunuşlarla çok farklı yönlere doğru gidebilmektedir. Anadolu’da bir köy düşünün ki, 1. Dünya Savaşı sırasında askere giden gençlerden birisinin öğrendiği silah yapımı, askerden sonra köyünde kendi imkanlarıyla devam etmeye çalışırken bir anda onlarca silah yapan bir kasabaya dönüştürsün. Muhtemelen kendisinin bile hayal edemeyeceği Huğlu Kasabası günümüz Türkiye’sinde av tüfekleri üretiminde marka olmakla kalmamış, içlerinden yetişen bazı sanayiciler dünyada isim yapmayı başarmışlardır. Lunaparkta tamir ettiği havalı tüfeklerden, Amerika’ya kadar uzanan bir sanayicinin; HATSAN Silah Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Taşyağan’ın hikayesi… “Altı çocuklu bir ailenin üyesi olarak Üzümlü’de dünyaya geldim. Sadece ilkokul olduğu için köyümüzde, sonrasında okuyamadım. Başarılı bir öğrenciydim, aynı zamanda girişken. Kendi oyuncaklarımızı yapardık, tahtadan topaç, kızak, üçtekerlikli bisiklet yapmıştık. Köyümüzde en teknolojik alet annemin sahip olduğu dikiş makinesiydi. Annem Üzümlü’nün kadın terzisiydi, hem dikiş diker, hem de ocakta yemeğini yaparak bizi büyüttü. Sonra evimize pilli radyo girdi, onu bizim ulaşamayacağımız yere koyar, pili bitmesin diye sadece haberleri dinlerdi.
Eğe ile silah yapımından, Amerika’ya havalı tüfek ihracatına uzanan bir ömür: Abdullah Taşyağan
Ben de köyün diğer geçleri gibi silah yapımına merak sardım, ağabeyim Mehmet Taşyağan ile birlikte elektriğin olmadığı bir ortamda, eğe ile silah yapımına başladık. Evimizin alt katı atölyeydi. Yaptığımız silahları götürür başka illerde köylülere satardık. Gaziantep’e kadar giderdik. Tabii bu işler gizli olarak yapılırdı. Ruhsat vs. o zaman yok, her şey yasaktı. Evde bulunan eski tüfekler bile aile içi kavgalara sebep olabiliyordu. Askeri dönemle birlikte gizlilik daha da artmıştı, herkeste yakalanma korkusu vardı.
1960 ihtilali ile tüfek yasaklandı. Yapabileceğimiz başka bir işimiz yok. Evimizin perdelerini kapatıp, gizli üretmeye devam ettik. 1980 ihtilali ile silah sektörü inkar edildi, haksızlığa uğradık. Elektrik yok olmasına rağmen ürettiğimiz silahları satamaz olduk, basında da önyargı ile yazdığı haberlerle herkesi suçlu ilan etti.
Çeşitli yollarla Türkiye’ye girmiş dünya çapında ünlü silah markaları, sahip olunan ailelerin elinden yok olup gitti. İhtilal sonrasında hepsi toplandı. Bir kısmı satıldı, bir kısmının ise akıbetinin ne olduğu belli değil. Amerika’ya gittiğim bir fuarda, Osmanlı dönemine ait silahları kendi gözümle gördüm, üzüldüm.
O zamanlarda Üzümlü’den İzmir’e birçok kişi göç etmişti. Köye gelip gittiklerinde, benim de aklıma İzmir’e taşınma düşüncesi geldi. Üzümlü’de mahrumiyet devam ediyor, hastane yok, yol yok, hiçbir şey yok. Teknolojinin gelişmiş olması ve yumuşak iklimi olması sebebi ile 1969 yılında İzmir’e taşınmaya karar verdim. Bozulan havalı tüfekler tamirini yapmaya başladım, bu işlerle ilgilenen fazla kişi de yoktu. Zamanla havalı tüfekleri ben ürettim ve ziyaretçi olarak gittiğim fuarda artık katılımcı olarak yer alıyordum. Üzümlü’de başlayıp, İzmir’de devam eden süreç beni şu an dünyanın en büyük havalı tüfek üreticisi durumuna getirdi. Çok meraklı olduğum için, bütün fuarları gezdim, gezmeye de devam ediyorum. Aklıma yeni bir fikir geldiğinde muhakkak onu uygularım, yenilikler peşinde koşarım.
Klasik tezgahlarla çalışmaya başlamıştım, sonra CNC tezgahlara geçmeye karar verdik. Bu karar kolay olmadı, biraz tedirgindik, çünkü farklı bir teknolojiye geçiyorduk ve yatırım maliyeti çok daha yüksekti. Farklı firmalardan tezgah alıp, paralarını parça parça ödemeye başladık, ilk başta bazı yanlış yatırımlarımız olmuştu ancak zamanla biz de doğru tezgahı, doğru firmadan almasını öğrendik ve bu şekilde de halen devam ediyoruz. Önemli olan tezgahın kalitesinin yanı sıra, aldığınız hizmetin de kalitesi. Halen 54.000 m2 kapalı alana sahip olan üretim yerlerimizde, 700 çalışanımızla üç vardiya üretime devam etmekteyiz.”
Haber bültenimize abone olarak sektör haberlerden ve size özel fırsatlarımızdan haberdar olmak için tıklayınız.